Kayıp mekânlar kentin belirsiz alanları olarak tanınan, işlevsiz veya işlevine uygun şekilde kullanılmayan alanlardır. Devasa büyüklüğe sahip otoparklar, yan bahçeler, kullanılmayan sanayi yapıları, depolar, atıl yapılar kayıp mekânların birer örneğidir.
Kayıp mekânlar. İlk bakışta sanki film adı gibi değil mi? Ancak değil…
Kent planlamasında zaman zaman rastladığımız bu terim, kentlerde yaşayan hepimizin karşılaştığı ve iyi planlandığı zaman kentlerin geleceğini etkileyebilecek alanlardır.
Konuyu anlayabilmek için öncelikle mekânın anlamına bakmamız yerinde olur.
Mekân Nedir?
Mekân, insanların aktivitelerini gerçekleştirebildiği üç boyutlu bir oluşumdur. Söz konusu oluşumlar, insanları çevreden belirli sınırlarla ayırıp içerisinde eylemlerini gerçekleştirmelerini sağlayan boşluklardır.
İç mekân; duvar, cam, kapı, tavan ile sınırlanırken dış mekân; ufuk çizgisi, deniz, göl, gökyüzü gibi gözün görebildiği alanlardan oluşmaktadır. Şehir plancıları ve mimarların işi; insanlara yaşayabileceği, ihtiyaçlarını karşılayabileceği mekânlar tasarlamaktır. Tasarımı yaparken dikkate alınan unsurlardan biri kütle, diğeri ise mekândır. Mekânı mekân yapan ise insanın bahsi geçen alan ile nasıl iletişime geçtiğidir. Bir şehir mobilyasının, örneğin bir bankın bir parkta ya da sahilde kentle, çevreyle, kullanıcılarla bütünleşerek uyum içinde olması gerekir.
Günümüz Kentlerindeki Mekânlar, Ruhunu Yitirdi
Mimari ve planlama ilkelerini, estetik unsurları, fonksiyonelliği dikkate almadan yapılan işler kaliteden yoksun olacaktır. Günümüz kentlerindeki mekânlar artık insan ölçeğini ve ruhunu yitirmiş, dolayısıyla yaşayanlarla iletişimini kaybetmiş, sadece uyumak / yemek / içmek için vakit geçirilen alanlar hâline gelmiştir. Sanayileşme ile gelişen, büyüyen, yoğunlaşan kentler niceliksel manada mekânda yer alırken niteliksel olarak zayıf kalmıştır.
Şehirsel mekânlar oluşturulurken o kentte yaşayacak halkın ekonomik, sosyal, kültürel yapısı dikkate alınmalıdır. Şehre kazandırılacak kimlik ve fonksiyonellik, toprağın kıt kaynak olması sebebiyle en önemli etkendir. Kalabalıklaşan şehirlerde suç faaliyetleri artmakta ve kişi başına düşen açık alanın azalmasıyla yaşam kalitesi düşmektedir.
Kayıp Mekân Nedir?
Kayıp mekânlar genel anlamıyla kentin belirsiz alanları olarak tanınan, işlevsiz veya işlevine uygun kullanılmayan, geçici ya da kalıcı kullanımları barındırmayan alanlar olarak tanımlanabilir. Bu terimle ilgili ilk tanımlama, 1986 yılında Roger Trancik tarafından şöyle yapılmıştır: “Kayıp mekânlar; istenmeyen, tekrar tasarlanması gereken, kentlerde kullanıcıya ve çevreye hiçbir katkı oluşturmayan negatif mekânlardır.”
Bu tür mekânlar kent içerisinde kullanılmayan, kullanılmadıkça da kayıp hâle gelen, düzgün bir forma sahip olmayan, atıl / artık alanlardır. Terk edilen bu bölgeler zamanla bozulmakta, en sonunda çöp ve insan atıklarıyla dolmaktadır. Etrafımıza baktığımızda yaşadığımız şehirlerde bu tip alanların örneklerini çokça görebiliriz.
Kayıp Mekân Türleri Nelerdir?
Kayıp mekân türleri, şu şekilde gruplanabilir:
- Devasa büyüklüğe sahip otoparklar, köprü altları, kullanılmayan demiryolu hatları gibi ulaşım kaynaklı mekânlar,
- Tanımsız arka bahçeler, yan bahçeler, köşe, üçgen, şekilsiz mekânlar, yapı aralarındaki boşluklar,
- Endüstriyel mekânlar, kullanılmayan sanayi yapıları, depolar,
- İnsan ölçeğini yitirmiş fonksiyonellikten uzak meydanlar,
- Mevcut kullanımdan çıkmış atıl yapılar,
- Belirli dönemlerde kullanılabilen lunaparklar, piknik ve pazar alanları.
Kayıp Mekânlar Neden ve Nasıl Oluşur?
Kayıp mekânların oluşumundaki sebeplere bakıldığında doğal yapıdan kaynaklı vadileri, dereleri, tepeleri, imar planlarının uygulanması ile oluşan boş kısımları, bina veya yol aralarındaki kötü yönetilen bölgeleri, terk edilmiş ve işlevini yitirmiş alanları görürüz.
Kayıp mekânlar; otoyol kenarları, viyadük ile köprü altları, atıl durumdaki binalar, asgari kısımlar ve kullanışsız park alanlarıdır. Binalar arasındaki ve otoyol kenarlarındaki boşluklar, genelde fonksiyonsuz ve cazibesi olmayan bölgelerdir.
Bu tarz alanlar çoğu zaman kentlilerin uğramaya korktuğu, çekinerek içerisinden geçtiği, çöplerle yığılı, grafitiler ve duvar yazıları ile dolu, yasa dışı faaliyetlerin yapılabildiği, tekin olmayan insanlarla dolu alanlardır. Ya da semtin çocukları o kayıp alanı kendilerine oyun alanı yapmışlardır.
Çitler veya engellerle çevrilmiş araziler, atıl fabrika binaları, arsız bitkilerin sardığı araziler; kayıp mekân olarak tanımlanmıştır.
Özellikle aşağıdaki başlıklar, ülkemizde kayıp alanların oluşumunu hızlandırmıştır:
- Göç hareketlerinin köyden kente hızlanması ile kentlerde gecekondulaşmanın ardından gelen toplu konut inşa süreçleri,
- Sanayi – konut arasında ulaşım sağlayan otoyol uygulamaları,
- Eğitim kampüslerinin kent çeperlerine kayması ile artan saçaklanma ve arada kalan boş alanlar,
- Asgari alanlar, motorlu taşıtların yaygınlaşması ile otoyol ve demiryolu etrafındaki atıl bölgeler.
Kayıp Mekânlar Kentliler İçin Nasıl Aktif Hâle Getirilir?
Kentin dönüşümü ve gelişimi için önemli alanlar olan kayıp mekânlar, fonksiyonel hâle getirildiğinde kentliler için aktif olmaktadır. Bu mekânlar halka açık, kentin nefes aldığı; spor ve aktivite alanlarına dönüştürülebilir. Örneğin boş fabrika binaları; sanat galerilerine, ofis bloklarına, tiyatro / sinema mekânlarına evrilebilir. Şehirde; vatandaşlar, kamu ve özel kuruluşlar birlikte hareket ederek kentlilere açık sosyal alanlar, spor alanları ve hobi bahçeleri oluşturabilirler. Böylece hem ekonomik hem sosyal hem de çevresel olarak katkı sağlayan sürdürülebilir mekânlar ortaya çıkarılabilir.
Değerlendirilmeyen Kayıp Alanların Zararları
Kayıp mekânlar, kentte atıl alanların doğmasına, bakımsız, metruk alanlar sebebiyle kirliliğe, güvenli olmayan alanların oluşmasına, zaten sınırlı kaynak olan toprağın israfına neden olmaktadır. Bu bölgeler; işlevsizlik, erişilebilirlik, bakımsız peyzaj, atıllık ya da şekilsizlik ölçütlerine göre değerlendirilir. Bazı alanlar işlev verilmesine rağmen o işleve göre değil başka şekilde kullanılmakta ya da hiç kullanılmamaktadır.
Genelde iki bina arasında bulunan kısımlar ölü alanlar olarak kalmaktadır. Bazı kayıp alanlar da ulaşım sıkıntısından kaynaklanmaktadır. Örneğin otoyollara veya alt geçitlere yaya ulaşımı olmamakta, bu da o bölgelerde çöp dağlarının oluşmasına zemin hazırlamaktadır.
Kayıp mekân tanımları olumsuzluk içeren ifadelerle dolu olsa da şehir plancıları ve kentsel tasarım uzmanları bu alanlar üzerinde çalışarak fonksiyonel çözümler sunabilirler.
Kayıp Mekânlara Türkiye’den Örnekler
Konuya Türkiye’den örnekler vermek, aslında anlatmak istediklerimizi kısaca özetleyecektir.
Ankara Opera Köprüsü
Ankara Opera Köprüsü, her ne kadar mimari ve mühendislik açısından beğenilse de zaman içerisinde köprü altı güvensiz ve atıl kalarak mekân âdeta kaybolmuştur. Günümüzde araç parklanması, güvensiz kentsel faaliyetler, kentsel kirlilik gibi durumlarla karşı karşıya kalan bu alan hem stratejik konumu hem mimari mühendislik özellikleri ile kent yaşamına entegre edilmesi gereken önemli kayıp mekânlardan biridir.
Mecidiyeköy Meydanı
Mecidiyeköy Meydanı; toplu taşımaların düğüm noktası olması, viyadük altında bulunması, trafik yoğunluğuna, gürültüye ve egzoz dumanına maruz kalması ile hafızalarda olumsuz bir yer edinmiştir. Bahsi geçen alanda insan yoğunluğu ne kadar fazla olsa da bölge, kullanışsız ve gelip geçilen bir mekân hâline gelmiştir.
Tam da bu noktada İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), kentin önemli meydanlarını yenileme ve çağdaşlaştırma projesi kapsamında çağdaş sanatla beslenen bir kent parçası üretmek amacıyla Mecidiyeköy Meydanı’nı yeniden düzenlemiştir. Düzenlemeyle birlikte kentli için yeni bir durak noktası hâline gelen bu bölge, kayıp mekânların yaşama kazandırılmasının önemli bir örneğidir.
Kayıp Mekânlara Müdahale Biçimleri Nelerdir?
Kayıp mekânın değerlendirilmesine dair aksiyon biçimleri, kalıcı ve geçici kullanım müdahaleleri olarak ikiye ayrılmaktadır. Geçici kullanım müdahaleleri içerisinde kayıp mekânların potansiyelinin bulunup bunların ihtiyaç doğrultusunda kullanılmasını içeren taktiksel şehircilik, kentliler tarafından kamuya ait bir kullanımla fonksiyonlandırılmasını kapsayan otonom şehircilik, isyancı şehircilik, kendin yap şehircilik gibi yaklaşımlar bulunmaktadır.
Bu şehircilik yaklaşımlarını da dilerseniz gelecek yazılarımızda ele alalım ve yazıyı noktalamadan önce özetle şunu söyleyelim: Kayıp mekânlara doğru müdahale edildiğinde kenti geliştirecek aktiviteler, yatırımlar ve alanlar ortaya çıkartılabilir. Olumsuzu olumluya dönüştürebilmek, yine iyi bir planlama ile mümkündür.