Şehirler, insanoğlunun en eski icatlarından biridir. İnsanlar hangi şartlarda, hangi coğrafyada yaşıyor olursa olsunlar şehirler inşa ettiler, bu şehirlerde barındılar, çalıştılar, sosyalleştiler, en eski çağlardan beri kültürel etkinlikler düzenlediler, yarışmalar organize ettiler hatta bu şehirler için çağlar boyu savaştılar.
Refah seviyesinin daha yüksek olduğu, ekonominin kalbi olan şehirler her zaman cazibe merkezi olarak insanların temel ihtiyaçlarını karşılamaya ve onlara kolay ulaşmaya olanak sunmuştur. Şehirler aynı zamanda kalabalık, trafik sıkışıklığı, hava kirliliği, çarpık kentleşme ve bulaşıcı hastalıklar gibi birçok problemin merkezinde yer almıştır. Sanayi Devrimi ile birlikte, şehirler hava kirliliğinin ve su kirliliğinin arttığı sağlıksız yerleşme alanları haline gelmiştir.
Salgın hastalıkların şehirleri şekillendirdiği tarih boyunca gözlenmiştir. Şehirler büyüdükçe sağlıksız ve çarpık yapılaşmalar salgın hastalıkların artmasında/tetiklenmesinde hep etkili olmuştur.
19. Yüzyılda kolera salgını ve sanayileşme sırasında gecekondu bölgelerindeki solunum hastalıkları güneşlenme ve havalandırma ile ilgili tasarımlar yapma gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Antik Yunan’dan beri hastalıkların topraktan çıkan bir zehirli gazla yayıldığı inancı vardı. Bu inanç uzun süre şehirlerin şekillenmesinde etkili olmuştur. Sokaklar bu yüzden taşlarla döşenmiş, topraktan gelebilecek zehirli gazlar önlenmeye çalışılmıştır. Duvarların sıvanması, kaplamaların yapılması, cilalanması da doğrudan toprakla teması olan yapılarda bu zehirli gazın zararlı etkisini önleme düşüncesinden çıkmıştır.
Veba salgınında da milyonlarca insan hayatını kaybetmiş, bu nedenle radikal önlemler alınmaya çalışılmıştır. Örneğin, 1900’ de Honolulu’da kentin belirli bölgeleri tamamen ateşe verilmiş, birçok yerde aynı uygulama yapılarak binalar veya bazı bölgeler yakılmıştır. Ancak vebanın fareler aracılığı ile yayıldığı ortaya çıkarılınca bütün binaların farelerden nasıl korunması gerektiğine dair tedbirler alınmaya başlanmıştır. Şehirlerdeki atık su boruları, bina temelleri, çatı saçakları ve kapı eşiklerine kadar birçok değişiklik hayata geçirilmiştir.
Tüberküloz sonucu beyaza boyalı temizliği çağrıştıran, güneşe bakan havadar odalar, beyaz fayanslarla döşeli banyolar inşa edilmiştir. Salgınlar kanalizasyon sistemlerinin gerekliliğinin yanı sıra onların üzerindeki yol akslarının daha geniş ve düz olmasının gerekliliğini, nüfusun dengeli dağılımının önemini, ışık ve havalandırma ile ilgili konut düzenlemeleri ile modern şehirleri bugünkü görünümüne ulaştırmıştır.
Şehirler işlevselliğinin yanı sıra salgın hastalıkların izlerini de taşımaktadır. Ölüm riski düşük olan salgın hastalıkları bulaşma riskinin yüksek olduğu belirtilmektedir. Küreselleşme ile birlikte Covid-19 tüm dünyayı etkisi altına almış durumdadır. Yoğunluğun yüksek olduğu yerlerde salgının artması çok kolay hale gelmektedir. Herkes şimdi kendi karantinasını, sosyal izolasyonunu, sosyal mesafesini oluşturmakta, işyerleri kapanmakta, meydanlar caddeler ıssızlaşmakta, ofisler boşalmakta Covid-19 tüm yaşam şeklimizi normallerimizi değiştirmektedir.
Yönetimler, şehirlerde hastalıkla mücadelede en etkili silah olan erişim kısıtlamalarına giderek yayılımı engellemeye çalışmaktadırlar. Birçok şehirde toplu ve bireysel taşımalarda yolcu kısıtlamalarına gidilmiştir. Böylece insanların bir arada bulunmaları sınırlandırılarak salgının yavaşlatılması hedeflenmektedir. Bu kısıtlamaların yanı sıra ulaşımla ilgili alternatif çözümler üretilmeye çalışılmaktadır. Bazı ülkelerde kalıcı bisiklet yollarına ilave olarak, geçici bisiklet yolları oluşturulmakta iken yine insanların bir yerden bir yere erişimine destek olmak için paylaşım modelli bireysel taşıma araçlarının (elektirikli scooter) devreye girdiği gözlenmektedir.
Covid-19 sonrası şehirlerin planlanmasında bazı unsurlar büyük önem kazanacaktır.
-Nüfus Yoğunluğu ve İnsani Temel Hizmetlere Erişim:
Tarih boyunca fiziksel, sosyal, siyasal, kültürel değişimler, teknolojik gelişmeler ve salgın hastalıklar yerleşmelerin gelişmeleri üzerinde etkili olmuştur. Şehirlerin ekonomik, kültürel ve politik güç olmalarında nüfus yoğunluğunun önemi büyüktür. Sağlıklı yoğunluk sağlıklı kentleşme ile gerçekleştirilebilir.
Dünyada birçok şehirde insan yoğunluğuna yetecek kadar temel hizmet sağlanamamaktadır. Erişilebilir mesafelerde temel ihtiyaçları planlamak gerekliliği bir kere daha ortaya çıkmaktadır. Su, gıda, barınma, sağlık hizmetlerine erişimin önemi salgın hastalıklarla mücadelede bir kez daha gözler önüne serilmektedir.
Büyük yapıları (hastahaneler, üniversiteler, otogarlar..v.b.) kentin dışına taşıyıp insanları oraya ulaştırmaya çalışmak yerine, erişilebilir mesafelerde daha küçük alt birimler oluşturarak erişilebilirliğin sağlanması daha doğrudur. Bitişik ve yoğun yapılaşmalar yerine, ayrık yapılaşma salgınları azaltabilecek etkenlerdendir. Donatı alanlarının yeterli olması veya yeni planlanacak alanlarda donatı standartlarına uyulması nüfus yoğunluğu sorunlarını da azaltabilecektir.
–Değişen Çalışma Şartlarının Mekana Yansıması:
En büyük değişim çalışma mekanlarında olacaktır. Gelişen teknolojilerle birlikte uzaktan çalışma alışkanlığı gelişebilir ve klasik ofis alanı ihtiyaçları yeniden düzenlenebilir. Son dönemde yaygın hale gelen açık ofis ve birçok firmanın bir arada bulunduğu tek mekanda birlikte çalışma fikri artık çok cazip gelmeyebilir. Bunun yerine herkesin çalışma alanının ayrıldığı, iyi havalandırılabilen, camların açılabildiği, geniş koridor ve merdiven boşluklarına sahip yapılar ön plana çıkabilir hatta ortak alanlar ve asansörlerin bile nasıl kullanılacağına ilişkin düzenlemeler gelebilir.
-Değişen Konut Yapılarının Mekana Yansıması:
Sağlıklı mekanların oluşumunda güneşlenme ve havalandırma koşullarının ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Konut içinde bu koşulları sağlayan balkon ve teras kullanımlarının mekanlar için vazgeçilmez olacağı gözükmektedir. Değişen çalışma şartları ile beraber konut planlarında çalışma odaları ve bireysel spor ve aktivite alanları ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
Salgın hastalıklar sonrasında alışveriş alışkanlıkları ve insanların bir arada zaman geçirecekleri alanların yeniden planlanması gündeme gelebilir.
-Yeşil ve Açık Alanların Önemi:
Şehir planlamada açık alanlar, havzalar, ormanlar, parklar, yeşil alanlar ve su yüzeyleri işin odak noktasında bulunmaktadır. Doğa manzaralarını seyretmek, suyun sesini dinlemek insan sağlığını ve psikolojisini pozitif yönde etkiler. İnsanlar stresten uzaklaşmak, spor yapmak, piknik yapmak veya resim yapmak için bile kendisini en yakın parka atıverir. Bu kadar önemli olan yeşil alanlar aynı zamanda şehirlerin akciğerleridir. Şehir planlamada açık ve yeşil alanlara bütünsel yaklaşım yeşil ve mavinin korunması, su yönetimini, iklim adaptasyonunu ve sağlıklı yaşamı önemli yönde etkiler. Kentlerde yeşil kuşaklar İngiltere, Almanya ve Avusturya gibi pek çok ülkede kentsel ve bölgesel ölçekte kullanılan önemli planlama araçlarıdır. İlk olarak 1580’lerde İngiltere’de ucuz ve bol yiyecek elde etmek ve salgın hastalıkların etkisini azaltmak için oluşturulmuştur. Ayrıca açık ve yeşil alanlar şehirlerin acil toplanma ve tahliye hizmetlerine yardımcı olur.
-Ulaşım Planlamasının Önemi:
Toplu taşımadan kaçındığımız şu günlerde erişilebilir mekanlarda çalışmanın, eğitim almanın, sağlık kuruluşlarına ulaşmanın önemi ortaya çıkmıştır. Pandemi bize hastaneler ve okulları daha küçük birimler halinde geniş alanlara yayarak tek merkez yerine çok merkezli güçlendirmemiz gerektiğini ve böylece seyahatin kısıtlı olacağı, yerel merkezlerde dükkanların yer alacağı kendi kendine yeten dokuların olması gerektiğini göstermektedir. Herkesin kendi mahallesi daha önemli hale gelecektir. Evden çalışma ve esnek çalışma saatleri ile de trafik yoğunluğu azaltılabilecektir. Toplu taşımada da kalabalık ulaşım araçlarının yerini birkaç kişi taşıyan küçük araçların alması muhtemeldir.
-Üst Ölçekli Planlamanın Önemi:
Şehirler yaşayan ve hareket kabiliyeti olan varlıklar olup günden güne gelişir ve değişirler. Çevreleriyle de sürekli etkileşim halindedirler. Ekonomik, ulaşım sistemleri, sektörel, gıda, hizmet ve enerji tedariki olarak çevresindeki yerleşmelerle bir bütün halinde ele alınmalı ve planlanmalıdır. Ayrıca son yıllarda şehir sakinlerinin bir kısmı uzaktan çalışma imkanından faydalanarak daha doğal yaşam ortamı ve şehrin karmaşasından uzaklaşmak adına kırsal yerleşmelere yönelmektedirler. Bu durumda şehirler kadar kırsal yerleşmelerde planlama açısından önem kazanmaktadır. Bu durumda kentleşme oranının hız keseceği bir dönemin başlangıcı olabilir.
Covid-19 pandemisi sonrası şehirlerde ve şehir planlamada değişmesi beklenen unsurları bu şekilde sıralamak mümkün. Yukarıda da bahsettiğim gibi şehirler yaşayan ve kendini zamana uyarlayabilen organizmalardır. Tarih boyunca böyle süregelmiştir. Şehirleri daha yaşanabilir hale getirmek ve hayatı kolaylaştırıp sağlıklaştırmak bizlerin elinde…
Müberra Oflaz
İmpo İmar A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi
Y. Şehir ve Bölge Plancısı